bıkmak

Bir şeyden bıktıysanız, o şeyi hiç sevmediniz demektir. Bıkmanın iki olası ön koşulu vardır: alışkanlıklar veya zorunluluklar.

Alıştığınız şey, zamanla anlamsızlaşır; çünkü onu sevmemişsinizdir, sadece alışkanlık haline geldiği için koşullanmış bir duygu yaratmışsınızdır. Zaman, sevmediğiniz bir şeyi sevmenizi sağlayamaz; sadece alışırsınız. Sonra, yine zamanla bıkarsınız. Çünkü alıştığınız şeyi, bir süre sonra sorgulama ihtiyacı duyarsınız.

Sizi buna iten başka bir şey de olabilir. Mesela eskiden sevdiğiniz bir şeyin size zarar verdiğini görüp, ondan uzaklaşmak adına yeni bir şeye sarılıp, yapay bir duyguya kapılabilirsiniz. Ne var ki yapay duyguların kullanım süresi sınırlıdır; zamanla anlarsınız ki, siz daha önce sevdiğiniz şeyden vazgeçmek için kendinize başka bir alışkanlık edinmişsiniz. Bunun farkına varıp sevdiğiniz şeyi tekrar değerlendirdiğinizde, güncel alışkanlığınızın sizin için bir 'sabun köpüğü'nden ibaret, sahte bir duygunun ürünü olduğunu görüp, vazgeçmek istersiniz. Vazgeçmek istediğiniz şeyden bıkarsınız veya bıktığınız şeyden vazgeçmek için bahaneler ararsınız; ikisi de aynı.

Öte yandan bir diğer gerekçe, zorunluluklardır. Bu, alışkanlıklar kadar kompleks bir konu sayılmaz; yapmak zorunda hissettiğimiz şeylerden bıkarız zamanla. İşyerindeki rutin düzenden, sosyal kurallardan, düzenden, yasaklardan, vs.

Sonuçta insan sevdiği şeyden bıkmaz. Yani 'bıktım' sözünün altında 'seviyordum, ama şimdi artık sevmiyorum' gibi bir anlam yatmaz. Bıkkınlık, ancak ve ancak sevgiden bağımsız - alışkanlık veya zorunluluk haline gelen - bir sürecin sonucu olabilir. Sevdiğiniz bir şeyden vazgeçmenizi sağlayan gerekçeler, çok daha komplekstir. Öte yandan, sevginin bir ahlakı vardır. Bıkmak, sevgiye ait bir tepki değildir, olamaz. Bıkmak, tamamen sevgisizliğin tezahüdür. Hiç sevmediğiniz bir şeye karşı, ruhunuzun ve ahlakınızın istemsiz bir tepkisidir, 'kendini daha fazla kandırma' diye...