narkoz öncesi çığlık












Uyuz ve lüzumsuz bir canlı türü olan insan, psikoloji topu gibi yuvarlanır bir yerlere işte. Ben de dahil yuvarlanmayı seviyoruz rotasız. Sanırım kendi türümle saçmalamak eyleminden başka ortak pek bir yönüm kalmadı. Hemcinslerimin içgüdülerini sorgulamayı bıraktım çoktan. Çünkü insanların rutin sıkıntılarının çok ötesinde ben her şeyden sıkıldım. Hayvanların tepkileri daha karmaşık geliyor artık bazen, yorgunum. Her şeyden sıkıldığımdan dolayı sıkıcıyım zaten. Ben çokkişilikli, degişken ve dengesiz bir yaratığım. Saatim saatimle çelişiyor. Kendimle kavga ederken bir anda eğlenceli ve dolayısıyla basit bir insan yavrusuna dönüşüyorum. Ve bundan fena halde acı duyuyorum. Her aynaya baktığında aynı et parçası gibi gözüken farklı herifler görmek. Canımı yakıyor çoğu zaman. Bazen de bu halimle eğleniyorum. Çokkisilikli olmak tamamen kişiliksiz olmaktır. Bu bir hastalık, bir kusur. Arkadaşlarıma ‘sıradışı’ gelen özelliklerimin çoğu benim hayatımın kâbusu. İblislerle savaşıyorum ve yüzümün gülmesi her şeyi örtüyor sanki. Üstün olduğumu iddia etmiyorum, ya da karmaşık. Sadece deliyim. Ve toplumun bu sıfatı küçümsediği kadar umursamazım. Hayatta bana anlamsız gelen şeyler komik, komik gelen şeyler de körükleyici oldu hep, yaratıcılık konusunda. Her şey ‘gerekli’dir. Boş olduğu kadar. Etkilenmeyi severim. Çoğu insan etkilenmeyi zayıflık olarak görür, şu popülist felsefenin empoze ettiği içgüdüdür bu. Ve bu tehlikeli içgüdü, ‘ergen’ce ve ‘çocuk’ça düşünme becerisinin, sanatın ve bilimin gereklerinden olduğu gerçeğini örtmeye çalışır. 'Yetişkin'lerin yediği haltları gördükçe çocukluk sığınağımdan dünyayı hayretle seyredip, etrafa ergen’ce laflar atmayı daha doğru buluyorum bazen. Ama dediğim gibi, bazen. Çoğu zaman sistemin, toplumsal kuralların, yobaz ahlak anlayışının, çelişkili kamu düzeninin vb. öğelerin gereklerine uygun ayak uydurma politikası içindeyim. İntihar etmek, yaşama devam etmekten daha zor geliyor, ve sırf bu üşengeç, yorgun ve sıkıntılı halimden yaşamayı tercih ediyorum. Bu sahtekârlık… Dünyaya faydalı bir insan türü tanımadım hiç, ben de dahil, bu tür evrendeki en lüzumsuz tür. Ağaç olmayı yeğlerdim. Bu her yanından sidik fışkıran, birbirine olduğundan daha fazla çevresini kirleten, yalancıktan hayvan seven (benim kendimi sevmemden bile daha yapmacık ve değişken), silah ve para gibi iki uğursuz, lanet icatla, şerefsizce, onursuzca bir hayata kendini mahkum eden bu canlı türünün bir parçası olarak atalarımdan nefret ediyorum. Türümüzün kendini en onursuz kılan özelliği, herhangi bir şeye ‘dahil olma’ gereksinimi… Ben neye dahil olmadığımı biliyorum. Onlardan birkaç tanesine dahil olsaydım, sıkıcı bir kişilik olmazdım belki…