kadında duyusalık

Duyusallık, iki kişinin ‘ortak’ fonksiyonu olabilir. Tek bir tarafın duyusal olması yeterli olamaz ‘duyumsamak’ için. Kadın erkek ilişkisiyse sözkonusu olan, kimin duyusal olduğu paradokstur, totaldeki yoğunlukla ölçülür, ayrıştırılamaz. Söz konusu sanatsa, belki… Aslında sanatta da kadınsı çizgilerin sıradışı yansımalarına şahit olunur ama yine de erkeksi ruh’un sıradan olduğunu kanıtlayan, uçurum bir üstünlükleri yok. Nitekim, ben şunu düşünürüm ki, bu gezegendeki kadınların aslında erkekleri ezip yerin dibine sokacak boyutta bir ‘sanatsal duyusallık’ları vardır, lakin onların en keskin ve çoğunlukla erkekleri kahreden özellikleri, saklanmak… Çok iyi birer duyusal kamuflaj ustasıdır her kadın. Öte yandan onların dışavurum konusundaki bu çekinceleri, bilimde onları erkeklerin gerisinde bırakmıştır. Çünkü bilimadamı, duygularını sanatla dışarı vurmalı ki, arınıp salt ussal bir bilinçle düşünebilsin. Dışavurmaksa her zaman yazmak ve üretmek olmayabilir. Zira bunu yapabilenleri de var; Einstein’ın keman çalması gibi… Şair bilimadamları da olmuştur öte yandan. Kadınlarsa duygulardan kaçarak ussal salt bilgiye ulaşmayı tercih etmişlerdir genelde. Zor olan yol… Oysa kaçmak değil, ona doğru koşarak bütünleşmektir arınmanın en kolay yolu, diyor dostunuz, ve ekliyor: ey dişi homosaphienler; kaçmayın, saklanmayın. Çıkın ortaya ve o kaçtığınız duyguların bir parçası olmayı deneyin… Sizin gücünüzü biliyoruz ama eylemsizlik yalıtkanlıktır, çıkın kabuklardan!..