şüphe ve çatışma

Çatışma, elinde birer avuç ‘şüphe’ tohumuyla birbirine çok yakın ama keskin bir sınırla ayrılan bahçelerde bitki yetiştirip, her bireyin/topluluğun komşu bahçeye göre üstün olma arzusuyla ego tatmin etme niyetinin dışavurumudur. Ve ‘şüphe’ tohumuyla işe başlayan hiçkimse, komşu bahçeyi ‘güzel’ bulamaz. Çünkü ‘şüphe tohumları’ kimyası gereği ‘güzellik’ten bağımsızdır. Şüphe, tek taraflı bir ideolojinin ürünü olduğundan ve güzellik anlayışı, aksine mümkün olduğunca farklı ideolojilerin sentezi olduğundan birbirinden ayrılır. Ki böyle olmak zorundadır, zira güzellik anlayışını tek başına, herşeyden bağımsız, kökten kurgulama egilimi, ‘önyargı’nın tanımını oluşturur. Bu da, kendi ideolojisini savunma ihtiyacından ileri geldiği için, çatışmayı gerektirecektir. Bu yüzden birşeyin ‘güzel’ olduğunu savunacaksak genelde ılımlı olmayı yani ‘sentetik’ yolu tercih ederiz. Şayet ‘doğru’ olduğunu savunacaksak, kurgularımıza birtakım bireysel şüphe ve önyargılarımızdan eklemek durumunda kalırız. Doğru olduğunu savunmak, bir çatışma gerektirir, ideolojik duvarlar örüp, karşıt şüphelere karşı savunma gerektirir. Güzel olanı savunmak, ortak bir görüşe muhtaçtır, bunun özlemiyle kurgulamaktır herşeyi. Oysa doğru olanı savunmak, empoze etme niyetiyle başlar yola genelde. Karşıt fikirlerın ortalama analizini çıkarmak degil de, tek yönlü ve direkt bir dikta vardır o arzunun altında… Yani neyi savunduğumuza göre degişir. Elimizde ne tohumu var? Ona göre, ya tekillikten yola çıkarak çatışmaya, yada sentezden yola çıkıp tekilliğe gitmek gibi iki şıktan birini seçmektir mesele…