kafamın içindeki işkence odaları

Her şeye kızgınım. Olup biten her şey sinirlerimi bozuyor. Kaldırımda yürürken omzuma çarpıp geçen insanlar, caddedeki korna sesleri, kalabalığı yararak ilerleyen bisikletliler, ayak altında dolaşan çocuklar, sosyetik ucubelerin kılıksız süs köpekleri, nereden geldiği anlaşılmayan ani sesler, gişelerdeki uzun kuyruklar... Bazen o kadar sinirleniyorum ki, içlerinden birini saçlarından kavrayıp, kafasını kaldırımlara çarpmak istiyorum. Bazen bu düşünceler, uçuk boyutlara varabiliyor.
...

Geçenlerde bilinçaltımın bir özelliğini keşfettim: Yine kafamın bozuk olduğu şu delilik hallerinde kalabalık bir sokakta yürüyordum. Gözüme kestirdiğim bir adamı hayalimde yerden yere vuruyor, elimdeki demir sopayı art arda suratına indiriyordum. O adam neden bu kadar öfkelendirmişti beni, bilemiyordum; her zamanki gibi sebepsizce sadizm krizine girmiştim işte.

O anda farkettim ki, hayalimde evire çevire dövdüğüm adamın ölmesini istemiyordum!

Peki ama neden?

Madem bu kadar öfkeliyim, öldürürsem rahatlamam gerekmez mi? Düşüncelerimi ilerlettim: Peki ölmesini istemediğim bir adamın hangi hali beni tatmin edebilirdi?

Tatmin olmak.

Aslında, belki de tatmin olmak değildi derdim; sadece, orada vahşice darp ettiğim adamın bana 'canını bağışlamam için' yalvarmasını istiyordum.

Bilinçaltım yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyordu şimdi. Benden merhamet dileyen birinin canını bağışlamak, vicdanımı rahatlatacaktı. Sırf bu rahatlama evresini tatmak için, birilerine işkence etmek istiyordum. 'Demek ki vicdanım rahat değil' diye düşündüm.

Hayallerimde daha kaç insan katletmem gerektiğini bilmiyorum; tek bildiğim, bundan delicesine zevk aldığım!